Bu haftaki yazımı yazmak niyetiyle bilgisayar başına oturduğumda internetten gazetelere ve yer alan haberlere bakma ihtiyacı hissettim. Malum Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor. Bunu yaparken maksadım, İnsansız Hava Araçları ve termal kameralar tarafından önceki hafta Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünün yakınında ve sınırın Irak tarafında kalabalık bir grup belirlemesi üzerine Diyarbakır’dan kalkan 4 savaş uçağının 35 sivilin ölümüne neden oluşu ile ilgili bir gelişme olup olmadığıydı. Herkes TSK’dan gelecek haberleri beklerken Genelkurmay Başkanlığı resmi web sitesinde 8 maddelik “neden vurduk”açıklaması benzeri bir bildiri yayınladı. Ancak bu bildiride ne yazık ki “özür dileriz” ifadesi yer almıyordu. Uludere vakası, olayı yada ilerde belki de “ katliam” olarak nitelendirilecek bu üzücü durumun ardından gündemi meşgul eden bir diğer konu da emekli vekillerin maaşlarına yüzde yüze yakın bir artışı öngören yasa tarası ile ilgiliydi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tasarıyı “Kamu vicdanını rahatsız ettiği” gerekçesiyle reddetti. Bu haftanın belki de en önemli ve en sıcak gelişmesi “Cumhuriyet tarihinde bir ilk” başlıklarıyla da gündemde yer bulan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanmasıydı. Tutuklanmayla ilgili son yorum Bülent Arınç cephesinden geldi. Arınç “Gerçek anlamda üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Şu açıdan Genelkurmay Başkanlığı makamı Türk Silahlı Kuvvetleri içinde de Türkiye’nin bürokrasisi içinde çok önemli bir makamdır. Ama temsil ettiği şey silahlı kuvvetlerde en yüksek komuta kademesinin başkanlığıdır. Burada görev yapmış sayın komutanın bugün şu veya bu nedenle tutuklanmış olmasından sadece üzüntü duyulur. Bize düşen görev bunu bireysel olarak görmek ve bu makamın yıpratılmasına, özellikle Genelkurmay Başkanlığı makamında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibar ve gücüne gölge düşürmemek lazım. Çünkü bu makamları işgal eden insanlar bizim, sizin gibi insanlardır. Hata da yapabilirler, yanlış da yapabilirler. Onların suçlanıyor olması o makamın gücüne, itibarına kesinlikle gölge düşürmez” dedi ( hürriyet.com.tr)
Antinatalizm Üzerine
“Vaktiyle, bir ölü gördüm mü şöyle düşünüyordum: 'Doğmak ne işine yaradı onun?' Artık bunu her canlı için düşünüyorum (Cioran, 2017).” Antinatalizm ya da doğum karşıtlığı, üremenin ahlaki olarak yanlış olduğu görüşüdür. Bu düşüncenin kökleri Budizm ve eski Yunan düşüncesine dayanmaktadır (Woolfe, 2020). Fikrin en bilinen savunucularından David Benatar’a göre, doğum, doğası gereği acımasız ve sorumsuzdur-…
Émilie du Châtelet: Felsefe ve Bilim Tarihinin Kayıp Basamağı
Tam adıyla Gabrielle Émilie Le Tonnelier de Breteuil, Marquise du Châtelet, ya da daha bilinir hâliyle Émilie du Châtelet, 18. yüzyılda yaşamış önemli bir filozof, fizikçi ve matematikçidir. Leibniz metafiziği ve Newton fiziğini birleştiren felsefesi, günümüzde de hâlen önemini korumaktadır. Özellikle ahlak felsefesi, doğa felsefesi ve metafizik ile ilgilenmiştir. Du Châtelet’in yaptığı, Newton’un Principia’sının Latince'den…
ANADOLU’NUN TAM ORTASINDA GÖZDEN KAÇAN BİR SELÇUKLU ŞAHESERİ: KUBADABAD SARAYI
Anadolu’nun tam ortasında, Konya Beyşehir'de, çoğu insanın ismini dahi duymadığı bir yapı yer alıyor: Kubadabad Saray Külliyesi. Selçuklu tarihçisi İbn-i Bibi’nin “Cennet ya burasıdır, ya da buranın altındadır” diyerek övgüler yağdırdığı bu saray ve çevresindeki yapılar, ne yazık ki günümüze sağlam olarak ulaşamamıştır. Külliye’nin elimize ulaşan en sağlam ünitesi aşağıda daha ayrıntılı değineceğimiz Küçük Saray denilen…
Sosyal Bilimin Tarihi – I
Sosyal bilimler bir ekosistem olarak birçok farklı alanı kapsıyor. Bu nedenle sosyal bilimlerin tarihini ele almak uğraştırıcı olabilir. Ancak benim bu yazı serisindeki amacım sosyal bilimlerin değil sosyal bilimin tarihini ele almak olacak. Bu yazı serisinde sosyal bilimin tekilliğini sosyal bilimlerin geçmişinden yola çıkarak anlatmaya çalışacağım. Tabii ki, her sosyal bilimler konusu açıldığında genelde sorulan…